23 Ağustos 2010 Pazartesi

İki film arası uyku.

Günlerdir ot gibi yaşamaktan şikayet eden benliğim sonunda atağa geçti. Aku yüksek lisans mülakatına çalışırken, haftasonununa iki güzel film sıkıştıran ben, Pazar günü Kordon'da dostlarla içilen biralardan bahsetmiyorum bile. İlk film, Cumartesi işinden sonra ilaç gibi, şeker gibi, çuçu gibi gelen Julie&Julia oldu. Filmdeki renkler, oyunculuklar, diyaloglar, ilişkiler, hisler... Her biri çok samimi ve çok canlıydı. Merly Streep ise yine o yerinde mimikleri, ses tonu, el kol hareketleriyle bir efsanevi oyunculuğa daha imza atmıştı. Julia Child'ı başka kim oynasa bu film aynı derecede güzel olurdu diye düşündüm, bulamadım. Film, işinden nefret eden Julie'nin hayranı olduğu Julia Child'ın kitabındaki yemek tariflerini hatmetmesiyle ilgili. Filmde mutlu oldukları şeyi yapmak uğruna benzer mücadeleler veren farklı dönemlerde yaşamış iki kadının eş zamanlı olarak hayatlarını izliyoruz büyük bir zevkle. Julie tarifleri denerken bunun için bir de kocasının tavsiyesiyle bir blog açıyor. Tüm tarifleri ve bu süreçte yaşadıklarını blogunda anlatan Julie'nin yaşadıkları o kadar tanıdık ve o kadar imrenilesi ki...Haydi inşallah bir gün ben de böyle bir cesaret örneği gösteririm de gerçekten yapmak istediğim şeyi bulurum, peşinden koşarım, bir de affetmem savaşırım kanımın son damlasına kadar arkadaş diyesim var. Dedim bile. Amin.
Julie&Julia'dan sonra temiz bir uyku arası verdim. Rüyamda beuf bourguignon yapıyordum ama yakmıyordum kıhkıh. Akşama da güzel içkiler eşliğinde A Single Man'e geçtik. Daha önce Brokeback Mountain'da izlediğim aşkın bir benzerini bu filmde görmek mümkündü. Bu seferki daha entellektüel bir aşktı ama ve kimsenin saklayacak bir şeyi yoktu. Oscar'a aday olan Colin Firth'ün oyunculuğu da takdire şayandı. Bir sevgilinin arkasından tuttuğu yasla, kurmaya çalıştığı ikinci hayatıyla o kadar iyi anlatmıştı ki unutamadığı, unutmak istemediği aşkını. İlişkinin detaylarına, karakterlere sadece  flashbacklerde tanık olsak da Profesör Falconer'ın yaşadığı her şey geçmişte değil bugündeydi.  Modacı Tom Ford'un ilk yönetmenlik denemesi olan film, kesinlikle ama kesinlikle bir "ilk film"e göre çok başarılıydı. Oyuncuların bundaki etkisi yadsınamaz muhakkak.
Güzel filmler izlendi, güzel yazılar, güzel kitaplar okundu. Dostlarla Kordon'a gidildi. Diğer dostlar anıldı. Bir tek şey değişmedi. Pazartesi sabahı kalbimin üstüne oturan filler! Bon appetit!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder