2 Aralık 2010 Perşembe

Neckache from Venice

Venedik haftasonu sonrası böyle boynumdan sırtıma doğru bir ağrı geldi ki gitmek bilmedi. Havanın şekerliğinden faydalandık ve yürümelere doymadık. Tüm şehri yürüyerek gezdik desem hiç abartmış olmam. Gerçekten inanılmaz bir şehir. Hele bir de hava bizim denk geldiğimiz gibi pamuk gibiyse, yağıştan şehri su basmamışsa ya da sıcaktan kanallardan pis kokular ve farecanlar yükselmiyorsa falan... Tam zamanında gitmişiz gerçekten. Böyle denk gelmelere bayılıyorum çünkü hayatın bana pek sunmadığı nadir anlar bunlar(İsyan bayrakları açılsın!) Ben genelde planları yapar, cümle aleme duyururum, sonra mutlaka başına bir şey gelir o şahane planın, tüm hevesim kursağımda kalır. Ya da şöyle olur işte tam da bahsetmek istediğim başına bir şey gelmez, benim başıma bir şey gelir...Bu gezi, ay gitsem mi gitmesem mi, nasıl gidicez, ya soğuk olursa ya yağmur yağarsa ya şehri su basar da boğulup ölürsek gibi uç noktalarda yaşadığım endişe bozukluğu günlerime denk geldi. Son anda amaaaaaaan hadi! diyip kalkıp hazırlandım. Sonra çocuklara dedim bana da bir yatak hostelde pilis. Yollara düştük sabahın 5'inde (ucuz bilet. ehi)

Tren istasyonundan çıkınca süper bir manzara karşılıyor zaten seni. Bayıldım.


İki Fransız bir Çek bir Alman bir de orada buluşulan İspanyolla olan multi national Venedik gezimiz bu noktada başlamış oldu.

Hostele giderken yoldaki tükkanlara uğramayı da ihmal etmedik. Öyle bir yere girdik ki her şey handmade, Çin işi değil eminiz hatta kalıbımızı basarız atölyeyi gördük çünkü. Sonra bunları üreten genç delüganlı bize küçük bir şov yaptı. Kıkırdayarak uzaklaştık oradan. Uzaklaşırken maske küpe ve maske pin de peşime takılmışlar. Oley.





Hostelimize ulaştığımızda adeta şok geçirdik. Kanalın kıyısında hostel demeye temiz bin şahit isteyen bir oteldi orası bence. 5 kızdık hiç görmediğimiz 1 kızla daha koskocaman odada mışıl mışıl mis mis uyuduk. Tek problem kaloriferin çalışmamasıydı. Gece bu yüzden ısınmak için kendimi Aude'a sarılmaya çalışırken buldum, yatağın ortasından döndüm bu gereksiz hamleden.

Akşam Rialto köprüsünün orada bir aperitivocuya gittik. 4 euroya dünyayı yemiş üstüne 2 tane de güzel içki yuvarlamış olabilirim.



Allahım bir şehirde her yer mi güzel olur.

Sokakta yürürken birden küçük bir meydanda kemanını oracıkta açıp çalmaya başlayan insanlarla karşılaşabilirsiniz.



Yemekten sonra içkiler alındı yine güzel mi güzel bir piazza bulundu ve içmelere konuldu. İspanyol çocuk bize iskambil kağıtlarıyla yapılan numaralardan sergiledi. Biliyordum ben hepsini. Peeh.


Neyse sonra diğer kızların uykusu gelince biz de içkilerimize manzaralı hostelimizin önünde devam etmeye karar verdik. Çok güldük çok eğlendik içki şişesinden sevgili yaptık. Venedik sevgilisiz olmazdı zira.

bu benim kaslı Martinim.
Solda  Mr. Morietti (Aude) ve sağda Mr. Grappa (Nikola)






Bugünü bitirdikten sonra sabahın köründe uyandık bizi durmak bilmeyen bir yağmur ve güzel bir hostel?! kahvaltısı bekliyordu. Soluğu müzelerde aldık, yine başladı tabi taban tepikleri.

3 müze ve 1 Duomo'yla bir günü daha noktalarken tek içimde kalan şey şu oldu. Kaçırdık. F!



Gördüğünüz üzere 14 Kasım'da sona ermiş. Biz 5 gün geç kalmışız. Çok üzgünüz.



Sleepy Hollow


Piazza San Marco


Rialto

yağmurlu bir Venedik klasiği-imiş



Venedik klasikleriyle postuma son veriyorum. Koşuyorum oturma iznimi almaya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder